Süper Lig

Borini: Türkiye’de futbol içgüdüsel oynanıyor

Bologna ve Chelsea altyapılarında başlayan kariyerini Swensea, Roma, Liverpool, Sunderland, Milan ve Verona gibi aralarında devlerin de bulunduğu takımlarda sürdürdükten sonra Ocak transferi döneminde geldiği Fatih Karagümrük’te farkını fark ettiren bir performans sergiliyor. Profesyonelliği İngiltere’de öğrendiğini ve geleceğini de Ada’da gördüğünü anlatan usta sol kanat, “İngiltere’de oyun daha hızlı, tempolu ve yoğun oynanıyor. İtalya’da daha taktiksel bir ortam görüyoruz. Türkiye’de daha içgüdüsel bir oyun var.” diyor.

Bologna’da 29 Mart 1991’de doğduğunu biliyoruz. Öncelikle aileni tanıyabilir miyiz?

Evet, Bologna’da doğdum. Ülkenin ortasında kalan ve her zaman güzel yemekleriyle bilinen güzel bir şehirde… Benden iki yaş küçük bir kız kardeşim var. Bütün ailem halen Bologna’da yaşıyor. Eşim İngiliz; bebeğim ise Milano’da doğdu. Şimdi ben de İngiliz pasaportu almaya çalışıyorum ve çift pasaport taşımak için uğraşıyorum. Çocuğum çift pasaportlu. Geleceğimi İngiltere’de devam ettirmeyi düşünüyorum.

İtalya’da nasıl bir çocukluk geçirdin? Eğitimin hakkında da bilgi alabilir miyiz?

Eşimle ben devamlı benim çocukluğum hakkında konuşuruz. Çünkü ben Bologna’nın dışında, bir çiftlikte dünyaya geldim. Orası kırsal bölge. O yüzden sokakta devamlı top oynayan, bisiklete binen, devamlı arazilerde gezinen mutlu bir çocuktum. Mücadeleci bir çocuktum aynı zamanda. Bu mücadelem öyle bir seviyedeydi ki; oyun kaybettiğimde eve ağlayarak dönerdim. O mücadeleci kimliğim beni buralara kadar getirdi aslında…

Sendeki futbol yeteneğini ilk kim keşfetti?

Ben çok gençken bir hocam vardı ve beni sürekli ileriye doğru itekledi. Adı Stephanov’du. Beni o beni keşfetti diyebiliriz. En iyi seviyeye çıkarmak için çok zorluyordu beni. Sürekli itekliyor ve hep daha iyiyi yapabilmem için çok çalışıyordu. Beni hep motive ediyordu. Ailemden birisi bunu yaptı diyemem. Çünkü bizimkiler koşu vesaire tarzı sporlarla ilgilendiler genelde. Ailemden çıkan ilk futbolcu benim. Beni Bologna’ya seçmelere götüren de hocam Stephanov’du. Küçükken oynadığım takımın koçuydu.

Evet, Bologna günlerine gelirsek; altyapıda neler öğrendin ve sonrasında çok genç yaşında Chelsea’nin altyapısına nasıl transfer oldun?

Bologna’da genç takıma başladıktan sonra 16 yaşında profesyonel olabiliyorsunuz. O zaman sözleşme vereceklerini söylemişlerdi. Ama 16 yaşını geçtim, sözleşme yapılmadı. Sonra Haziran oldu, Temmuz oldu, yine yok… O zaman bir ara Chelsea’de idmanlara çıktım. Birkaç maçta gol attım. Bana kontrat önerdiler. 18 yaşına gelmememe rağmen ailem bu kararı benim almam gerektiğini söyledi ve imza atma kararını bana bıraktılar. “Bütün sorumluluğu sen alacaksın” dediler. 16 yaşındaydım ama sanırım doğru bir karar vermişim. Her şey olması gerektiği gibi gitti.

Chelsea’de nasıl bir altyapı var? Genç yaşında İngiltere’de futbolu öğrenmek, bugün geriye dönüp baktığın zaman sana neler kazandırmış?

Öncelikle dünyadaki en iyi altyapı diyebilirim. Hem tesisleşme hem de yapıları çok başka… Bunun dışında gençlere çok farklı bir bakış açısı katıyorlar. İdmandan sonra derslerimiz oluyordu. Çünkü orada bize işin top oynamak olmadığı, futbolun bir meslek olduğu öğretiliyordu… İngilizce konuşma ile alâkalı dersler alıyorduk. Onun dışında sporcunun nasıl dinleneceği, nasıl yemek yiyeceği, kendisine nasıl bakacağı ve nasıl korunacağı konuları işleniyordu. Fiziksel olarak kendimizi nasıl geliştirebiliriz, bunun eğitimini alıyorduk. Bunların haricinde oyunu geliştirme ve analiz etme konularını öğrendik. Sadece top oynamak değil, futbolun bir meslek olduğu ve bu mesleğin gereklerinin neler olduğuyla ilgili akademik bir eğitimle devam ediyorduk. Antrenmandan sonra bu eğitimlere geçiyorduk. İtalya’dayken sadece top oynamak, eğlenmek için oynuyordum; hafta sonları benim için eğlenceliydi. Ama ondan sonra İngiltere’de gördüğüm kısım; bu işin bir meslek olduğunu öğrenmek oldu. Daha 16 yaşında olsam bile bunun profesyonel bir meslek olduğunu İngiltere’de öğrendim.

2009-2010 sezonuyla birlikte çok az süre alsan da Premier Lig’de Chelsea formasıyla sahaya çıkıyorsun. O sezon takım hem Premier Lig Şampiyonu oluyor hem de FA Cup’ı kazanıyor. O sezon nasıl bir tecrübe edindin?

Chelsea, kazananlar ve liderlerle dolu bir ekipti. O yüzden benim gibi bir oyuncu için onların yanında bulunmak, nasıl beslendiklerini, nasıl çalıştıklarını, kısacası her şeyi nasıl yaptıklarını gözlemlemek çok şey öğretti tabiî ki… Tamamen kazananlardan ve liderlerden oluşan, kazanmayı etrafındaki insanlara öğreten bir ekipti. Oradaki bir oyuncu, genç bir oyuncuyu sindirmek yerine onun mentörü olarak davranıyor ve onun da yükselmesini sağlıyordu. Bu aslında onların da işini kolaylaştırıyordu. Hoca da Carlo Ancelotti’ydi o dönemde. Hocanın İtalyan olması benim işimi kolaylaştırıyordu ama İtalyan olduğu için değil; ben aslında onun istediği tarzda bir oyuna yatkın olduğum için benimle ilgilenmesi çok önemliydi. Genel olarak bu yaklaşımları da tabiî ki devam eden bir oyuncuya çok şey katan bir durumdu. Onlarla çalışmak, onları izlemek, onların bize karşı tavırları gerçekten çok önemliydi. Beni en çok etkileyen iki oyuncu ise John Terry ve Didier Drogba’ydı.

Ertesi sezon Swansea City’ye kiralandığını görüyoruz. Orada neler yaşadın?

Swansea’da üç ay oynadım. Aslında orası benim yetişkin olarak futbol oynayacağım ve kendimi göstermem için güzel bir yerdi. 20 yaşındaydım ve oraya kiralık olarak gitmiştim. En sonunda Premier Lig’e yükseldik. Dokuz maça çıkıp 6 gol attım ve kendimi göstermem için güzel bir şans oldu.

2011-2012 sezonunda ülkene dönüyorsun. Parma’ya transfer oluyor, ancak AS Roma’ya kiralanıyorsun. O sezon senin için hayli güzel geçiyor. Seri A’da Roma formasıyla 24 maç oynayıp 9 gol atıyorsun. Sıçrama yaptığın bu sezonu nasıl değerlendirirsin?

Daha önce Seri A’da oynamamıştım. O yüzden Roma’daki bu sezon benim için çok önemliydi. Ülkemde, “İtalya’dan İngiltere’ye kaçan çocuk” olarak biliniyorum. Ama ben hiçbir yere kaçmadığımı, geri geldiğimi ve elimdekileri göstermek istediğimi belirttim. Aslında İtalya’dan kaçmamıştım. Sadece İngiltere’ye gidip bu işin daha doğrusunu, İngiliz olanını öğrendim ve geri geldim. Elimde olanlarla bunu gösterip, kanıtlamak istedim. Takımın en genciydim ama her şey çok da iyi gidiyordu. Harika bir sezon geçirmiştim orada. Avrupa kupalarına gidebilecek noktaya kadar gelmiştik. Ancak maalesef sezonu 56 puanla bitirdik. 61 puanlı Napoli, UEFA Avrupa Ligi’ne gitti. Ama çok iyi giden bir takımdı. Ve takımın en iyisi olmanın da pozitif bir etkisi vardı benim üzerimde. Çünkü kendi doğal pozisyonumda oynuyordum. Tam gerektiği gibi oturmuştum o şemaya. Benim için de gayet güzel olmuştu bu durum…

Bir sezon sonra transferinde işler çok karışıyor gibi gözüküyor. Parma ile Roma arasında gidip gelirken kendini bir anda yeniden Premier Lig’de, Liverpool’da buluyorsun. O sezon Liverpool’la 13 Premier Lig, 6 UEFA Avrupa Ligi, 1 de FA Cup maçına çıkıyor ve istikrarını sürdürüyorsun. Yeniden İngiltere’ye dönüş kararını nasıl aldın ve o sezon neler yaşadın?

Öncelikle İngiltere’yi özlemiştim. Bunun haricinde Liverpool çok iyi bir kulüp. Hatta bana göre dünyanın en iyi kulübü. Taraftar sayısı da bana göre dünyada en fazla olan takım… Böyle kulüpler size geldiği zaman kolayca ‘Hayır’ diyemezsiniz. Çok büyük bir çekimi vardı benim için ve ben de kabul ettim. Aynısı Milan’a giderken de başıma geldi. Milan da bana teklifte bulunduğunda hayır diyemedim. Milano’da aynı zamanda eşimle tanıştım. Birkaç sakatlığım oldu ama oradaki vaktimden çok keyif aldım.

Kariyerinin bundan sonraki üç sezonu çok ilginç. 2013-2014 sezonunu Sunderland’da geçiriyorsun. 32 Premier Lig, 3 FA Cup, 5 de İngiltere Lig Kupası maçında toplam 40 kez sahaya çıkıyorsun. Bu istikrarlı rakamları nasıl anlatırsın?

Liverpool’dan Sunderland’e geçmemin sebebi, “Bir takımdaki önemli oyuncu” olma isteğimdi. Artık takımdaki bir oyuncu değil; takımdaki “O” oyuncu olmak istiyordum. Liverpool’dan Sunderland’a geçme sebebim buydu. Ama tabiî burada da şöyle bir sorun vardı, Sunderland o zaman ligde kalmaya çalışan bir takımdı. Sondan üçüncü ile arasında 13 puan fark vardı. Biz o dönem büyük bir mucizeye imza attık. Oradaki insanlar buna, “Mucize” diyor. Çünkü Ocak’ta 13 puan farkla en aşağıdayken bunu başarmak orada mucize olarak geçiyor. O sırada kupada Wembley’de bir golüm var. Orada final oynadık. Güzel bir sezondu. Zor bir sezondu. Premier Lig’in seviyesi sebebiyle zor bir sezondu. Ama benim için bir takımdaki herhangi bir oyuncu olmak yerine artık o takımın oyuncusu, “O oyuncu” olmak istiyordum. Benim için en önemli kısmı buydu. Orada geçirdiğim süreden gerçekten çok memnunum. Oradaki insanların mutluluğu ve tutkusu benim için çok önemli ve hoştu. Bu yüzden Liverpool’a geri döndükten sonra yeterince forma şansı bulamadığım için bir kez daha
Sunderland’a gittim.

Sunderland’daki performansın seni AC Milan’a taşıyor. 2017-2018 sezonunda 29 Seri A, 11 UEFA Ligi, 3 de İtalya Kupası maçına çıkıyorsun. Sonraki sezonda da 20’si Seri A olmak üzere 28 maçta oynuyorsun. 2.5 sezonunu geçirdiğin AC Milan’daki günlerini nasıl değerlendirirsin?

Milan’a geçtiğim dönemde benim hep istediğim şey oldu. Büyük takımda devamlı oyuncu olmak istiyordum. Bunu başarmak istiyordum. Buna uygun olduğumu düşünüyordum. Milan’da geçirdiğim bu süreç benim artık büyük takımlarda kalıcı oyuncu olmamı sağladı. 2.5 sezon gibi büyük bir zaman geçirdim AC Milan’da… Geçmişe baktığınızda Chelsea, Roma, Liverpool, Milan… Böylelikle hep büyük takımlarda yer alan bir oyuncu profili yarattım kendim için… Milan’da olduğum süreçte benim için “Çok fazla şey yapmadı” algısı olan insanlar var. Ama baktığınız zaman maçların çoğunda öyle veya böyle oynamış durumdayım. Hatta 11 pozisyonun 8’inde oynamış bir adamım… Kaleci ve stoper hariç her yerde… Şampiyonlar Ligi’ne gitme hedefimiz vardı. O dönemde çok yaklaşmıştık. Süper Kupa oynadık, İtalya Kupası oynadık. Dolu dolu, dediğiniz gibi başarılı bir süreç geçirmemi sağladı. Aynı zamanda aile olarak da güzel bir zaman geçirdim. 2.5 sene bir yerde olunca rahat rahat düşünme fırsatı bulduk eşimle… Bebeğim de orada doğdu. Ona da orada karar verdik. Sahadaki devamlılığım, hayatımda da devamlılık sağlamama sebep oldu.

Futbol kariyerin boyunca pek çok teknik adamla çalıştın. Onların içinde seni en çok etkileyenler hangileriydi?

Carlo Ancelotti’yi ilk başta sayarım. Çünkü beni sahaya süren, resmi olarak sahada görünmemi sağlayan ilk teknik adam o oldu. O yüzden kendisine çok müteşekkirim. Bana bu fırsatı vermiş olmasını hiçbir zaman unutmayacağım. Luis Enrique de benim futbol açısından çok daha ileriye gitmemi sağladı. Roma’da varyasyonlarda ve kendimi geliştirmemde çok yardımcı oldu. Bana pozitif etkileri çok oldu futbolum açısından. Gustavo Poyet döneminde Sunderland’da tek tip futbol oynuyorduk. Onu oynamayı çok iyi öğrendim. Bu durum da benim futbol görüşümü, futbol mantalitemi çokça geliştirdi. Sonra da Milan’da Gattuso… Gattuso da benim futboldan ziyade insan ilişkilerim konusunda, sosyal becerilerim konusunda sessiz bir lider olmam açısından çok yardımcı oldu. Oturaklı ve sessiz bir lider olmamı sağladı. Bu işte futbol harici becerilerimi geliştirmemde Gattuso’nun çok faydası oldu. Şimdi lider olduğumu düşünüyorum ama o kadar sessiz olduğumu düşünmüyorum. Bana çok şey kattı Gattuso…

5 Ocak 2021 tarihinde Fatih Karagümrük’e imza attın. Öncelikle bu transfer nasıl gerçekleşti ve İngiltere ile İtalya arasında mekik dokuyan bir oyuncu olarak Türkiye kararını nasıl aldın? Karagümrük’ün teklifinde seni cezbeden şey neydi?

Daha önce oynadığım tüm takımlara baktığınızda hepsi tepeye oynayan kulüpler… Hepsi tablonun üst kısmında yer alan takımlar… Burasıyla alâkalı konuşulduğu zaman “Tablonun neresinde olmak istiyorsunuz? Hedefiniz ne olacak?” diye sorduğumda Avrupa’ya gitmek istediklerini söylediler. Bu sene başarıp, seneye Avrupa’da olmak istiyorlardı. Bunu duyunca tablonun istediğim yerinde olan imajdı bu… Bu istek, bu tutku, bu hedef doğrultusunda atılacak adımların gerçekliğini de gördüm. Benimle birlikte takıma diğer katılan arkadaşlarımın da bu işi kolaylaştırdığının farkındayım. Benim istediğim çerçevede bir takım olduğu için, bana çok cazip geldi bu düşünce… Ben de kendime bir hedef belirlediğim zaman ona odaklanıp, onun için her şeyi yapan bir karaktere sahibim. Onun için uygun bir ortam oluştuğunu düşündüm.

İngiltere ve İtalya’da oynadıktan sonra Süper Lig’i nasıl buldun? Üç ülkede oynanan futbolu karşılaştırmanı istesek neler söylersin?

Üçüne baktığımız zaman üçü de çok farklı ligler. İngiltere’de çok fazla yoğunluk var. Çok fazla konsantrasyon var. Oyun daha hızlı, tempolu ve yoğun oynanıyor. İtalya’ya baktığımızda daha taktiksel bir ortam görüyoruz. Türkiye’ye geldiğinizde daha içgüdüsel olarak oynanıyor oyun… Daha fazla içgüdülerle karar verilen ve bu temelde yürüyen bir futbol var. O yüzden üçü de birbirinden farklı bir ligler. Sağlıklı bir kıyas yapılamaz bu yüzden.

Fatih Karagümrük ilk kez yükseldiği Süper Lig’de 25 maç sonunda topladığı 37 puanla Avrupa hayali kuruyor. Takımın havasını nasıl değerlendirirsin? Gelir gelmez hiç yabancılık çekmedin ve bu tarihe kadar 10 maçta 5 golün var. Bu performansını bize anlatırsın?

Bu atmosferden ziyade bir davranış biçimi aslında. Devamlılık size sonuçları getirecektir. Sonuçlar size puanları getirecektir. Puanlar da sizi hedefinize taşıyacaktır. Takımın bu hedefe doğru ilerleyen iyi gidişinin sebebi sıkı çalışma ve devamlılık… Bunu ne kadar düzgün yaparsak, hedefimize o kadar daha gerçekçi bir şekilde ilerleriz. Bu işin şifresi devamlılık aslında… Bunu ne kadar iyi yaparsak, zincirleme reaksiyon olarak bizi istediğimiz yere getirecektir. Onun haricinde kendime baktığım zaman, bireysel olarak kendisine hedefler koyan ve ilerleyen bir oyuncuyum. Saha içinde, saha dışında, maçta ve antrenmanda kendime düzgün çalışma konusunda baskı uygulayabiliyorum. Sağlıklı bir baskı kurabiliyorum. Kendimi bu konuda yönlendirebiliyorum. Takımda şu anda ofansif tarafta çok fazla rol aldım. Rolümün büyük kısmı ofansif tarafta. Ben de bana verilen görevi yerine getirmeye çalışıyorum.

Karagümrük ligin yeni takımı olmasına rağmen senin yanında Biglia, Viviano, Bertolocci, Lens gibi kariyerli oyunculara sahip. Bu oyuncuların ligin yenisi bir kulüpte bir araya gelmesini nasıl değerlendiriyorsun?

Böyle oyuncuların bir araya gelmesinin güzel tarafı şu; bu işin nasıl yapılacağını, Avrupa hedefine nasıl gelineceğini daha önce yaptık, biliyoruz ve bunu sağlamamız daha kolay olacaktır. Daha önemlisi bu davranışı, daha önce bu seviyeye gelmeyen oyunculara da aşılayabilmemiz gerekir. Başarmış, kariyer sahibi oyuncular olarak, burada bizimle olan potansiyelli oyuncuların o seviyeye çıkmalarına yardım edebiliriz. Bu da bir önceki cevabımızdaki yere gidiyor aslında… Bunun sonuca çıktığı yer devamlılık… Bu mesajı devamlı kılmak… Şimdiye kadar baktığımızda işler iyi görünüyor. Aldığımız puanlar bunu gösteriyor. Biz bunu sağladığımız zaman başarıya gitmemiz daha da kolaylaşacaktır.

Karagümrük’le 31 Mayıs 2022 tarihine kadar sözleşmen var. Kendine nasıl bir kariyer planı yaptın?

Atabildiğim kadar fazla gol atıp, bana verilecek şansları değerlendirebileceğim kadar değerlendirmek ve daha fazla şansın da bana gelmesini sağlamak istiyorum.

Çok istikrarlı bir oyuncu olmana rağmen bugüne kadar İtalya A Millî Takım formasını 1 kez giyebildin. Bunun sence sebepleri neler?

Çünkü ben çok fazla süre yurt dışında oynadım…

2021 Avrupa Şampiyonası’nın açılış maçında İtalya ile Türkiye karşılaşacak. Türk Millî Takımı’nı nasıl buluyorsun? Sence bu açılış maçı nasıl geçer?

Belki bir gol atarım (gülüyor)… Türk Millî Takımı, İtalya’nın tam tersi… Türk Millî Takımı’nda Avrupa’da oynayan çok sayıda oyuncu var. Baktığınız zaman, takımın en yüksek seviyedeki oyunculara erişmesini sağlıyor. İtalya’da, Almanya’da, İngiltere’de oynayan çok sayıda oyuncu var. Bunlar futbolun en üst seviyede oynandığı üç lig… Doğal olarak bunları bir araya getirdiğiniz zaman en iyilerden bir takım kuruyorsunuz. Türkiye rakip olarak çok tehlikeli… Oynaması çok güç bir rakip ortaya çıkıyor…

Türk Millî Takımı’nda beğendiğin oyuncular hangileri?

Hakan Çalhanoğlu ile daha önce oynadığımdan biliyorum. Türk oyuncuların duygularını dışa vurumu daha fazla oluyor. Ama bence Hakan Çalhanoğlu kilit oyuncu olacaktır. Özellikle duygularını kontrol ederek kendi futbolunu oynayabildiği zaman çok önemli bir rol oynayacaktır Hakan…

Seyircisiz maçlar seni nasıl etkiliyor?

Ben taraftarın etkisine çok güvenen ve bunu içselleştiren bir oyuncuyum. Benim için çok zor geçiyor açıkçası. Bir deplasmana gittiğimde o taraftarlar benden nefret ediyorsa bu beni daha fazla motive ediyor. Ya da aynı şekilde evimizde oynadığımız maçlarda 40 bin kişi beni seviyorsa, bu da beni çok fazla motive ediyor. Seyircisiz olduğu zaman bu sevgi ve nefreti kendi içinizde yaşıyorsunuz. Bu benim için çok daha zor bir durum. Ben taraftarla olan etkileşimi kendime motivasyon olarak kullanan bir oyuncuyum. Bu yüzden seyircisizlik beni çok zorluyor.

Başkan Süleyman Hurma, futbolu çok iyi bilen bir spor adamı… Kendisiyle nasıl bir ilişkin var?

Başkanla olan diyaloğumda sevdiğim şey, beni buraya herhangi bir şeyle gelmeye iknâ etmedi. Burada yapmak istedikleri ve tutkusu beni iknâ etti. Bunlar kulüpteki operasyonların da düzenli bir şekilde gitmesini sağlıyor. Stadını yapmak istiyor. Avrupa’ya gitmek istiyor. Bir günde olmuyor değişimler… Bu tutkusuyla temel hazırlayarak üzerine çıkıyor. Bizi ileriye taşıyacak olan, başkanın bu istek ve arzusudur. Beni de buraya gelmeye kendisi iknâ etmişti. Şu anda Karagümrük’ün geleceği yerleri düşünürken eski Türkiye’deki futbola da bakıyor olmak lâzım… Değişimler bir günde olmaz. İyi bir temel hazırlayarak, üzerine çıkarak ve azimli bir çalışmayla bunu yakalayabilirsiniz. Başkanın da bunları yapması, bizim de elimizden geleni yapıp daha yukarı çıkmamızı sağlayacaktır.
 

Etiketler
İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Kapalı