Beşiktaş

Rıdvan Yılmaz: Sultangazi’den başlayıp Ibrox’a uzanan bir yol hikayesi…

Ajans Beşiktaş – Rıdvan Yılmaz… 12 yaşında girdiği Beşiktaş altyapısının her kademesinde oynandıktan sonra nihayet, 2019-2020 sezonunun sonlarına doğru A takıma çıktı ve çıktığı yerden bir daha hiç inmedi. Merdivenleri öyle hızlı çıktı ki; Avrupa devlerini peşinden koşturdu ve önceki gün İskoç ekibi Rangers ile 5 yıllık sözleşme imzaladı.

Sarı Fırtına, İskoçya yolculuğu öncesi Ajans Beşiktaş’ın konuğu oldu ve Türkiye’deki son röportajını verdi… Beşiktaş’taki ilk günlerini, A takım hayallerini, Milli Takım düşlerini, yaşadığı şampiyonlukları, kafasında her zaman olan Kapıkule’nin diğer tarafını bizlerle paylaştı:

“12 yaşında bir çocuğun, bir çocuk futbolcunun nasıl hayalleri varsa benim de onlardan vardı. Belki biraz fazlası; hayallerimin gerçeğe dönüşeceğinden, onların hayal olarak kalmayacağından emindim. Belki de solak futbolcuların büyük yıldızlar olacağını bildiğimdendi bu hayaller. Hiç aklıma gelmezdi; hayranı olduğum, altyapıda hocalarımın maçlarını anlattığı Sergen Yalçın’ın hocam olacağı, ondan taktik alacağım veya onunla oturup sohbet edeceğim. Dedim ya; ‘Kurduğum hayallerin hayal olarak kalmayacağından emindim’ diye”

ridvan-ozel-2.jpg

Böyle başladık Rıdvan’la sohbetimize, en baştan. Sultangazi’de oturduğu zamanlardan…

“Babam bırakırdı idmanlara. Yaşım biraz büyüyünce abimle gelmeye başladık. Sonra biraz daha büyüyünce de kendi başıma gelmeye başladım. Tabi yaş ilerleyince A takım futbolcularıyla da bir araya gelmeye başlıyorsunuz. İşte o zaman daha iyi anlıyoruz, hayallerin gerçeğe dönüşme etkisini. Oğuzhan ağabeyle (Özyakup) beraber olduğumuz, çok paylaşılan bir fotoğraf var. Orada demiştim Oğuzhan ağabeye, ‘gitme beraber de oynayalım ’ diye. ‘Seninle A takımda şampiyonluk yaşayana kadar gitmem’ demişti. Sözünü tuttu sağ olsun.” (Gülüyor)

Şenol Güneş zamanı başlayan ilk A takım idmanı ve beraberinde gelen Vodafone’un ilk çim kokusu…

“A takımla idmana çıkmak zaten apayrı bir şey ama Vodafone Park’a çıkmayı şu an anlatamam. Çünkü hocalarımız hep anlatırdı belirli bir yaşa gelince, ‘A takımda sakatlık çok olursa idmana çıkabilirsiniz’ diye ama kimse bunun maç olacağını hiç düşünmedi. Ayağım biraz titremişti ama o hemen geçti. Kalbimdeki o tireme, o heyecan ise ayrıldığım son güne kadar hep oldu. İlk gün yaşadığım heyecan nasılsa son maçta da aynı heyecanı yaşadım. Aslında tam anlamıyla çime basmak da değildi olay; soyunma odasında o formayı giyince başlıyordu kalp titremesi. Alllah’a şükür o heyecanı hiç kaybetmedim.”

A takıma çıkan çok çocuk kaybolup gitmiştir, o yumuşak çimlerin arasında. Biraz aşağı, sonra biraz daha aşağı… Sonra da bir bakmışsınız; şanslıysa İstanbul’un, değilse de Anadolu’nun kuş uçmaz kervan geçmez, sanki o Yaşar Kemal hikayelerinde anlatılan sessiz sedasız bir kasabasının amatör takımında oynadığını görürsünüz…

“Formayı ilk giydiğim akşam eve gelince kendi kendime söz verdim. Unutmadan; aynı sözü maçtan sonra Ersin’e de söyledim: ‘Bu formayı bir daha hiç çıkarmayacağım’ dedim. Dediğimi de yaptım aslında. Evet, yaptım. Tabii bazen formsuzluklar, şanssız sakatlıklar oluyor; onlar ayrı. Ama İskoçya’ya gidene kadar hiç çıkarmadım. Bir gün bile olsun, ‘acaba sezon başı pişmem için gider miyim?’ diye düşünmedim. Hep formayı giymek için çalıştım, giydiğim zaman da çıkarmamak için çalıştım.”

ridvan-ozel-1.jpg

U16, U17, U18, U19 ve nihayetinde A Takım. Tamam, sırayla hepsinin olması sadece Rıdvan’ın başına gelen bir durum değil ama çıkar çıkmaz yaşadığı şampiyonluk. Hem de düzenli oynayarak…

“Dedim ya ‘formayı çıkarmamak için çalıştım’ diye. Nasıl çalıştığımı bir ben bilirim, bir de Allah. (Gülüyor) Tabii hocalarım da bilir, menajerim Necdet Ağabey (Ergezen) de bilir. Herkes bilir aslında ama daha doğrusu çalışırken yaşadıklarımı bir ben bilirim. Bir kere tökezlesem neler olacağını bilerek çalıştım. Aslında tökezlediğim zaman da oldu ama hiç geri dönüp bakmadım. Ayağa kalktım ve hep ileri, hedefime bakarak devam ettim. Bu dediğimi yapamadığım zaman da oldu bazen. Bazen formdan düştüm, yedek de kaldım ama taraftar bana o kadar çok inanıyordu ki, bunu size herhangi bir kelime ile anlatmama imkan yok. Sanki yuvasından düşen bir yavru kartalı, annesinin tutup kaldırması gibi kaldırdılar beni ayağa. Ben bunu her zaman söylüyorum; ‘Ben Beşiktaş’a şampiyonluk veya diğer kupaları kazandırmadım. Beşiktaş ve Beşiktaş taraftarı bana o kupaları kazandırdı.’ diye. Kimsenin hakkını ödeyemem.”

Fabrice N’Sakala… Alanyaspor’dan transfer edildiği zaman çok şey yazılıp çizilmişti… Hatta o gelince Rıdvan’ın formayı kaptıracağı, hatta ve hatta kiralık gideceği bile konuşulmuştu…

“Fabrice Alanya’dan transfer edildiği gün veya sonraki hafta, ya da o sezonun ilk idmanı… Asla olumsuz bir şey düşünmedim. Yedek kalmamak için daha çok çalışmam gerektiğini biliyordum ve kapasitemin üzerinde çalışmaya başladım. Belki de Fabrice gelmese formayı garanti görüp daha mı az çalışırdım bilmiyorum. Rekabetin her zaman bir futbolcuya, daha doğrusu her sporcuya neler kattığını hepimiz biliyoruz.”

Belki hep siyah beyaz forma giyiyordu ama transfer olmadan da başka forma giyebilirdi: Kırmızı – beyaz. Onu da çok zaman geçmeden yaptı Rıdvan…

“Şimdi artık A takımda oynayınca ve biraz da insanlar sizi konuşup, sizden bahsedince ister istemez bir beklentiye giriyorsunuz. Bir açıklandı, iki açıklandı yokum kadroda. Sonra basında da çıkıyor, ‘Rıdvan neden kadroda yok?’ diye ama kimsede de cevap yok. (Gülüyor) Daha sonra ilk açıklandığı zaman, bir an inanamadım. Önce bana söyleyen kişiye bir daha bakmasını söyledim. Emindi ama beni kırmamak için bir daha baktı. Kampa gittim, o da başka bir heyecandı. Maç ise farklı bir duygu. Düşünsenize; 20 yaşındasınız ve ülkenizi temsil ediyorsunuz. Üstelik üzerinize ay yıldızlı formayı giyerek temsil ediyorsunuz. Bundan daha büyük bir gurur sanırım azdır. Rangers’ta şampiyonluk yaşadığım zaman da Türk bayrağıyla tur atmayı düşünüyorum. Dedim ya başta, ‘sürekli hayal kurarım ve gerçekleşeceğinden de emin olurum’ diye.”

ridvan-ozel.jpg

Önce bir İtalyan takımı, sonra bir Alman takımı… Nihayetinde ise bir İskoç takımı. Üçü de biribirinden iyi. Alamayanlar da birbirinden ciddi. Peki ya zamanlama? O doğru mu?

“Hep hayalimdi gitmek. Bunu her seferinde söylüyorum ama söyledikten sonra da şunun üstüne basıyorum; Beşiktaş’ı hep çok sevdim, nereye gidersem gideyim sevmeye de devam edeceğim. Ülkemi, Beşiktaş’ımı temsil etmem gerektiğini biliyordum hep, hayallerimi gerçeğe dönüştürmem gerektiğini de biliyordum. Onu yaptım. Doğru zaman şimdiydi, şimdi gittim. Kulübüme de iyi bir bonservis bedeli kazandırdığımı düşünüyorum. Belki benim yerimde başkası olsa, 1 sene daha bekler ve bonservis olmayacağı için daha yüksek maaşa giderdi ama gidiyorsam kulübüm de kazansın dedim.”

‘Old Firm Derby’ (Eski Sert Derbi) olarak adlandırılan Rangers – Celtic rekabeti. Futbolun dışında biraz da, hatta fazlasıyla mezhep çatışması. Üstelik etnik temelleri de bulunuyor: Rangers, Protestan inancına sahip İskoçların temsilcisiyken, Celtic -adı üzerinde- Kelt ve İrlandalı köklerine bağlı Katoliklerin takımı.

“Okudum. Çok okudum. Eskiden de biliyordum ama şimdi daha detaylıca okudum. Ben futbolun her zaman bir dostluk çerçevesi içerisinde oynanması gerektiğini, bir spor olduğunu ve insanların keyif aldığı bir eğlence olduğunu düşünüyorum. Kavganın, şiddetin olmadığı bir oyun çünkü bu. Old Firm Derby de saha içinde büyük bir rekabetin olduğu bir derbi. Orada nasıl bir atmosferle karşılaşacağımı şu an tahmin edemiyorum ama sanırım o konuda tüm bilgileri Tugay hocamdan (Kerimoğlu) alacağım.”

Röportaj bitti. Evet, böyle röportaj bittiği çok görüşmemiştir ama Türkiye’de röportaj denilince akla gelen en önemli isimlerden biri olan Yaşar Kemal’in bir sözüyle biterse sanırız kimse şaşkınlıkla karşılamaz; üstelik söz, biraz da Rıdvan Yılmaz’ı anlatırsa…

“İnsan evrende gövdesi kadar değil, yüreği kadar yer kaplar.”

Röportaj: Ersoy Özdem

Not: Röportaj ve fotoğraflar Ajans Beşiktaş’a aittir. Kaynak gösterilmeden kullanılmaz

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Kapalı